İnsan Eti Ağırdır
Hikayemiz
yetim kardeşlerin, gurbetçi yaşam öyküsünü anlatmaktadır.
1990 yılının kış ayı Erzurum için her zaman ki gibi çok çetin ve zor geçmiş. Fakat 17 yaşında ki Fidan ve kendisinden 5 yaş küçük olan erkek kardeşi Hamza. Her kış ayın da, çok zor şartlar altında çalışırken. Bu kışı evde verem hastası olan babalarına bakmakla geçirmişler. Annelerini traktör kazasında kaybeden kardeşler hasta babalarıyla bir başlarına kalıvermişler. Tek umutları olan Almanya’da yaşayan amcaları Mehmet, hafta da bir kere de olsa onları arar hal hatırlarını sorarmış. Fidan’ın babası Hamza olmadığı bir zaman altını temizlemesi için Fidan’a bağırmış. ‘’Kızım gel altımı değiştir.’’ Fidan iğrenerek, zorla da olsa babasının altını değiştirip temizlemiş. Babasının yatalak halinden, erkek kardeşinin kolunun sakatlığından. Neredeyse birçok işi kendisi yapıyormuş. O zamanlar Fidan’ın yaşında ki pek çok kız evleniyormuş. Bu durum onu çok tedirgin etmeye başlamış. Kendi kendine ‘’Bir yumurta bile kırmaktan aciz olan kızlar, en yakışıklı ve en varlıklı erkeklerle evleniyor. Peki ya ben? Ben bir yatalağa ve tek kolu tutmayan kardeşime bakıp , sevdiğim adamın ellerini tutmaktan acizim. Adalet mi bu şimdi?’’ Diyerek yumruklarını sıkıyormuş. Uzun zamandır bakıştığı ve hoşlandığı 21 yaşında ki mahallenin herkes tarafından tanınan delikanlısı olan Bilal’e kardeşinden gizlice mektup göndermiş. Mektupta ‘’Bilal’im iki gözüm, hasretinden öylesine yanıyorum ki. Gül yüzüne hasret yaşayamıyorum artık. Hatice ablanın evinin arkasında ki sığınak da seni bekliyorum. İkindi’ den sonra oraya gel, seninle konuşmam gerek.’’ diyerek mektubun sonuna kendisinin ve Bilal’in baş harflerini yazıp, çevresine kalp çizmiş. Fidan ikindi ezanından hemen sonra sığınağa gitmiş fakat Bilal yarım saat gelmemiş. Ardından tam gidecekken Bilal’i görür görmez ona sarılıp, kokusunun içine çekerek ‘’ Nasıl da özlemişim seni, gül kokulum.’’ demiş. Bilal Fidan’ın elini öperek ‘’Bende seni, çok özledim ceylan gözlüm.’’ Fidan isyankar bir ses tonu ile ‘’ Bilal’im ben artık dayanamıyorum, babam hasta kardeşim desen sakat. Onların bu sorumluluğunu üstlenmek o kadar zor ki. Elinden tutsam, birlikte yuvamızı kursak. Sana benzeyen çocuklarımız olsa. (Bilal’in kollarını sıkarak) tıpkı seni gibi böyle güçlü, sapasağlam oğullarımız olsa.’’ Bilal Fidan’ın saçlarını okşayıp onu öpmeye başlamış. Fidan tedirgin olup ‘’Bu arada sen askerliği ne yapacaksın? Endüstri mesleği de bitirdin, yolun açıktır şimdi.’’ Bilal ‘’Gideriz güzelim, kaçmıyoruz ya? Vatani görev sonuçta.’’ Fidan ‘’Haklısın hem daha genciz, bende çalışırım nasılsa. Keşke kaçsak buralardan Bilal’im. İstanbul’a ya da Bursa’ya falan gitsek.’’ Bilal ‘’Ne kaçması kızım? Daha reşit olmana bile neredeyse bir yıl var. Hem daha para pul yok ortada, nasıl yapacağız o kadar şeyi. Bu arada beklemek lazım ama aslında sen istersen beklemeye bilirsin.’’ Fidan ‘’ Nasıl yani? Bilal Fidan’ın yanına yanaşarak ‘’Anlarsın ya güzel yüzlüm şuracıkta benim karım ol, direkt alıyım seni nikahıma.’’ Fidan ‘’ Ne saçma şey, olur mu hiç öyle düğünsüz derneksiz. Hem biliyorsun günah.’’ Bilal ‘’ Amaaaannn, seni bu kadar geri kafalı bilmezdim. Hani sen ortaokul da okul birincisi falandın? Derslerin iyiymiş ama belli ki hayat sınavından geri kalmışsın.’’ Fidan Bilal’in serzenişlerini çok çekici bulmuş. Köyde ki kızların neler yaptıklarını ve sonuçlarının da onları pişman etmediğini görmüş. Bilal ile sırf ileride evleneceğini düşünerek birlikte olmuş. Birlikte olduktan yaklaşık 1 hafta sonra Fidan’ın babası ölmüş, kahrından yatağa düşüp günlerce ayağa kalkamayacak hale gelmiş. Kardeşi Hamza’nın eline yine bir mektup vermiş. Fakat Hamza ağlayarak eve dönmüş, Ablasının elini tutarak ‘’Abla, Bilal abi askere gitmiş.’’ Bu lafı duyan Fidan, yediği içtiği ne varsa çıkarmış. Gecelere kadar ağlayarak sabahı etmiş. Ertesi gün amcası Mehmet arayarak ‘’Fidan kızım, Hamza ile seni almaya geliyorum. Hazırlığınızı yapın, size artık yengenle ben bakacağım.’’ Fidan ‘’Tamam amca.’’ diyerek telefonu kapatmış. Utancından ne yapacağını bilememiş, Bilal ile birlikte olduğu elbiseleri bir makasla kesip bahçede yakmış. 1-2 güne kadar amcası gelip her şeyden önce evi elden çıkararak satmış. Mehmet Hamza’nın kafasını okşayarak ‘’Hadi bakalım, yolculuğa hazır mısınız?’’ Kardeşinin gözünden düşen göz yaşını gören Fidan ‘’Amca aslında biz Hamza ile burada tek başımıza yaşayabiliriz. Alıştık nasılsa, ilgilendiğin için Allah razı olsun ama biz buraları bırakamayız.’’ Mehmet ‘’Öyle şey olur mu kız? Siz bana babanızın emanetisiniz. Hem Avrupa’lı olacaksınız artık. Medeniyet size de kucağını açıyor, sizin dediklerinize bak birde. Hadi aşağı da bekliyorum, ha bu arada evden hiçbir şey almayın, özel eşyanız dışında. (Bağırarak) Çişinizi de yapın ha.’’ Fidan ‘’Amca yanımıza sadece 1 bavul alabildik, keşke biraz daha alsaydık. Hem evde ki eşyalar ne olacak?’’ Mehmet ‘’ Almanya’da daha güzelleri var kızım, burada ki paçavraları at gitsin.’’ Otobüsle İstanbul’a oradan da uçakla ile Almanya’ya gideceklermiş. Uzun bir otobüs yolculuğundan sonra Fidan ve Hamza hayatında ilk defa uçağa binecekleri için çok heyecanlanmış. Mehmet ‘’Size turist vizesi çıkardım, ilerde Almanya’da o işi de halledeceğiz hadi bakalım.’’ Diyerek koltuğuna yaslanmış. Fidan uçaktan aşağı bakarken İstanbul’un çok da güzel görünmediğini, filmlerden farklı olduğunu görmüş. Bir yandan da Bilal’i düşünüyormuş. Yanında amcası ve kardeşi yerine Bilal olduğunu hayal ederek uykuya dalmış. Havaalanından iner inmez Münih yazısını görmüş, bu büyükşehir ne İstanbul ne de Erzurum gibi değilmiş. Eve doğru otobüsle gitmişler, yolların, arabaların, binaların güzelliği Fidan’ı çok büyülemiş. Eve gelir gelmez, kapıyı sarışın mavi gözlü ve uzun boylu olan yengesi açmış. Yengesi aslında Alman olmasına rağmen amcası Mehmet’e çok aşık olmuş adını ve dinini değiştirmiş. Melike ‘’Hoş geldiniz, çocuklar diyerek Hamza ya ve Fidan’a sarılmış.’’ Fidan içten içe böyle güzel bir kadın nasıl olur da amcamla evlenir demiş.’’ Güzel bir yemek yedikten sonra Mehmet ve Melike odalarına çekilip kendi aralarında Almanca konuşmaya başlamış. Melike ‘’ Haklısın, kardeşinin çocukları ama ben evimde yabancı istemiyorum. En güzel yıllarımı, 2 çocuğa bakmakla geçiremem.’’ Mehmet ‘’ Deme öyle, zaten çocuğumuzun olduğu da yok. Hiç değilse bize can şenliği olurlar. Üstelik ben abime söz verdim, o kadar malı mülkü satıp dört ev parası getirdim buraya.’’ Melike ‘’ İyi de kız boyum kadar, oğlan desen sakat tek kolu tutmuyor. Umarım başımıza iş almayız.’’ Diyerek Mehmet’i öpüp uykuya dalmış. Fidan sabah 5’de kalkıp, yatağını düzenleyip evdekilerin uyanmasını beklemiş. Yaklaşık 2 saat boyunca dışarıya bakıp, şehrin kokusunu içine çekerek aklından binlerce düşünce geçirmiş. Tam o sırada mutfaktan gelen tıkırtıları duymuş. Mutfağa doğru ilerlerken ‘’Günaydın yenge’’ demiş. Melike ‘’Ahaha korkuttun beni, sana da günaydın. İyi uyuyabildin mi? Gözlerin şiş sanki?’’ ‘’Yok çok teşekkür ederim, çok iyi uyudum. İstersen sana yardım edeyim.’’ ‘’Gel al bakalım şunları, masaya götür.’’ Melike o an Fidan’ı ev işlerinde kullanabileceğini anlamış. Kahvaltı sofrasında çok ilginç şeyler olduğunu gören Hamza ‘’Amca bunların hepsini yersek, kesin hastanelik oluruz.’’ Diyerek kıkırdamış. Masa’ da Melike hariç herkes gülmüş. Ardından Fidan masadan aniden kalkıp, elini ağzına götürerek kusmaya başlamış. Elini yüzünü yıkadıktan sonra masaya dönmüş. Mehmet ‘’Ne oldu kız sana?’’ Melike ‘’Ya buraların havası iyi gelmedi, ya da Alman sosislerini sevmedi kesin.’’ Demiş gülerek. Fidan ‘’Havalardan olsa gerek amca, bir anda yabancıladım buraları.’’ Mehmet ‘’Ben bugün işteyim, yengeniz sizi gezdirsin. Bu arada Almanca’yı da eksik etmeyin, öğrenin bir an önce. Hamza sana da bir okul bakarız ileri ki zamanlarda. Fidan sen okulu bıraktın demi? Tekrar okumaya da niyetin yoktur zaten şu saatten sonra.’’ Fidan evet adı altında sadece başını sallamış. Melike ‘’Benim hiç havam yok bugün. Alt komşunun Fidan ile yaşıt kızı var aslında, onlara gideriz kaynaşırlar. Oğlu da var Hamza’dan büyük ama anlaşırlar nasılsa.’’ Diyerek kahvaltı masasını Fidan’la toparlayıp aşağı da ki komşularına misafirliğe gitmişler. Oturdukları binanın yarısından çoğu Türk olduğu için Fidan zamanla pek çoğuna alışıp Almancasını’da geliştirmiş. Fakat bir gün kızlarla oynarken aniden yine kusmuş. Kızlar gülerek ‘’Yoksa tahmin ettiğimiz şey mi?’’ demişler. Fidan ‘’Ne anlamadım?’’ diyerek şaşkınlıkla cevap vermiş. Kızlardan en büyüğü ‘’Ne olacak kızım, hamilesindir işte. Bu bizim başımıza kaç kere geldi. Ama emin olmak için test al sen yine de.’’ Fidan başını sallayarak oradan uzaklaşmış. Amcasının kendisine ayakkabı al diye verdiği paraya hamilelik testi alıp o kızların yanına koşmuş. Kızlar gördükleri sonuç karşısında çok şaşırarak ‘’Dışardan mülayim bir tip gibi duruyorsun ama belli ki sende sevişmeyi seviyorsun. Tebrikler genç bir anne adayısın.’’ Demiş. Fidan ‘’Ne olursunuz bana yardım edin, bunun bir çaresi olmalı. Yoksa amcam beni mahveder, yollar buralardan.’’ Kızlardan en büyüğü ‘’Dedim, bizim de başımıza geldi bu tür olaylar. Ama bunun acısına katlanmak zorundasın. Sevişirken nasıl inlediysen bunda acıdan 5 katı daha inlersin.’’ Fidan ‘’ Ucunda ölüm olmasın o bana yeter.’’ Dedikten sonra kızların hepsi birleşip Fidan’ın karnına tekme atmaya başlamışlar. Neye uğradığını şaşıran Fidan tekmelerden sonra acıdan bayılmış. Gözünü açtığında hastanede elini tutan kardeşi Hamza’yı görmüş. Hamza ‘’Abla sana ne yaptılar?’’ ‘’Ha Hamza, amcamlar nerede?’’ Hamza ‘’Onlar sana çok sinirli, amcam seni görmek istemiyor.’’ Fidan ‘’Doktor’u ya da hemşireyi çağırır mısın? Doctor deyip kolundan buraya getir onlar anlar.’’ Fidan panikle ‘’Bebeğim öldü mü?’’ Doktor ‘’Evet, aldığınız sert darbeler sonucu bebeğiniz kaybettiniz. Ama üzülmeyin daha çok gençsiniz yine anne olursunuz. Bu akşam taburcu olabilirsiniz, iyi istirahatler.’’ Fidan bebeğini kaybetmenin üzüntüsü bir yana amcasına vereceği hesabı düşünüyormuş. Akşam saatlerinde kardeşinin koluna girerek eve gelmiş, amcası sinirden bacağını sallayarak ‘’Fidan, kimden bu bebek?’’ Fidan ‘’ Amca inan ki bildiğin gibi de.’’ Fidan sözünü bitirmeden amcası tüm sinirini ondan çıkarırcasına onu dövmeye başlamış. Hamza araya girerek ‘’Amca yapma ne olursun.’’ dese bile Mehmet’i kimse durduramamış. ‘’ Hangi gavurun altına yattın da başına bu geldi?’’ Fidan ‘’Gavur değil amca, bizim köyden. Halil amcanın oğlu Bilal.’’ ‘’Şu orospuya bak, birde babasının adını da biliyor.’’ Diyerek tekrar dövmeye başlamış. Anlında ki teri silerek ‘’Bak sana son sözüm, bundan sonra benim istediğim gibi yaşayacaksın. Yengenin sözünden çıkmak da yok. Bu aşağı da ki kızlarla görüşmekte de yok. Şu kapıdan adımını attığını görürsem, seni köye geri yollamakla kalmam sonun kardeşine benzer.’’ Diyerek dışarı çıkmış. Olanlar karşısında şok olan Melike koşa koşa Mehmet’in peşinden gitmiş. Hamza ‘’Ağlama abla, bizde bir gün onlar gibi büyüyeceğiz nasılsa. Sen yeter ki ağlama.’’ Fidan gözyaşlarını silip ‘’Bak Hamza, bir gün gidersem beni affet olur mu? Ablan çok güçlü bir kız olacak. Elbet bir gün bizde mutluluktan göz yaşı dökeceğiz.’’ Diyerek evden bir miktar para alıp kaçmış.
Şehri talan
ederek, bulduğu en ucuz pansiyonda kalmaya karar vermiş. Yaşını sorun etseler de
tatlı diliyle oradakileri etkilemiş. Eline bir kağıt ve kalem alarak büyük
harflerle ‘’SEN BAŞARILI OLMAK ZORUNDASIN,SENİN HİÇ KİMSEN YOK.’’ yazıp uykuya
dalmış. Sabahın kör karanlığında dışarı çıkarak iş aramaya başlamış. İnsanlara
soru sorarak, Türkler’in yoğun olduğu bir restoranta gitmiş ve bir bulaşıkçı
aranıldığını fakat çok düşük ücret verileceğini öğrenmiş. Fidan sırf otel
parasını karşılamak adına bu teklifi gözü kapalı kabul etmek zorunda kalmış. Yaklaşık
4 ay çalıştıktan sonra Almanca’yı neredeyse anadili kadar öğrenmiş. Bir gün
dışarı çöp atmaya giderken, kardeşi Hamza ile amcası Mehmet’i görmüş. Hamza
küçücük bedeni ve tek eliyle 5 poşet taşırken görmüş. Fidan kardeşini gördüğü
gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamış. Restoran’ta girmek üzere olan son
derece güzel görünümlü,sarışı ve orta yaşlı olan bir kadın ‘’Hey neden
ağlıyorsun böyle?’’ Diyerek peçete uzatmış. ‘’Çok güzel bir kızsın, kim niçin ağlattı
seni böyle?’’ Fidan ‘’Çok teşekkür ederim, inanın çok önemsiz.’’ Diyerek
geciktirmiş. Bu olaydan sonra o kadın hafta da en az bir kez de olsa o restorantın
yolunu tutmuş. Fidan pek çok kez kadının kendisini izlediğini görmüş, bu onu her
ne kadar tedirgin etse de pek fazla umursamamış. Bir süre sonra patronu kendisinin
temizlikçiliğe layık olmadığına karar verip, onu garson yapmış. Garsonluğunun
ilk gününde, yine o kadın gelip. ‘’Umarım her şey yolundadır güzellik.’’ Demiş.
Fidan kibar bir üslupla ‘’Evet, efendim çok teşekkür ederim.’’ Fidan garson olmanın verdiği mutlulukla
otelinde ki ışığı kapatıp, bembeyaz ve tertemiz kokan yatağına uzanmış. Fakat
alt kattan gelen polis anonslarını duyar duymaz önemli eşyalarını alıp, ülkeden
sınır dışı edilmemek için acil çıkıştan kaçmak zorunda kalmış. Geceyi ıssız bir
köprünün altında geçirdikten sonra işe gelmiş. Saat öğleden sonra 4 gibi, yine
o kadını görüp kadına ‘’Benden ne istiyorsunuz? Neden sürekli bana
bakıyorsunuz?’’ demiş. Kadın ‘’Seni istiyorum, senin gibi gencecik bir kızın
buralarda sürünmesi canımı acıtıyor. Bende bu yollardan geçtim, ama kimse bana
yardım elini uzatmadı. Ben sana uzatıyorum. Gel benim evimde çalış, bana hizmet
et sana 4 katını vereyim.’’ demiş. Fidan ‘’İnanın bana bunu asla kabul
etmezdim, ama gidecek başka yerim yok. Turist vizem doldu, polislerden
kaçıyorum. Bana bu konuda yardımcı olursanız, size hizmet etmeye hazırım.’’
Demiş. Kadın gülümseyerek, ‘’Hazırlan o halde, seni arabama bekliyorum.’’ Yolculuk
boyunca ikisi de hiçbir şey den söz etmemişler. Kadın her ne kadar tedirgin
olsa da Fidan’ın çok güvenilir ve saf
biri olduğunu hareketlerinden anlamış. Fidan eve girer girmez evin
güzelliği ile adeta büyülenmiş. Kocaman tablolar, kırmızı renkte
koltuklar,heykeller. Adeta kendini bir filmin içinde hissetmiş. İyi ve uzun bir uyku çektikten sonra, Kahvaltı
da birbirlerine birbirlerinin hayatlarından kısa da olsa bahsetmişler. Fidan
‘’Bana adınızdan hiç söz etmediniz?’’ demiş. Kadın ‘’Bana genelde ‘’Katze’’
derler. Sende şimdilik bunu bilsen yeter.
Aradan
yaklaşık 4,5 yıl geçmiş, bu süreçte Fidan. Katze’yi örnek alarak, daha sağlıklı
beslenme kararı almış. Fakat onun gibi içmeyi de ihmal etmemiş. Bu yüzden
gencecik yaşında 80’li kilolara kadar gelmiş. Eski güzelliğinden ve
gençliğinden neredeyse eser kalmamış. Sürekli kansızlık,obezite ve ara sıra
bayılma gibi sıkıntılarla baş eder hale gelmiş. Fakat Katze sayesinde Alman
vatandaşı olamasa da, nasıl güçlü ve ayaklarının üzerinde durulan bir kadın
olması gerektiğini öğrenmiş. Eve arada
pek çok kadın geliyormuş. Hatta Katze’yi pek çok kadının kalçasını ellerken ya
da öpüşürken görüyormuş. Kendini olabildiğince ondan uzak tutmaya çalışmış. Katze
Fidan’a eskisi kadar iyi davranmıyormuş. Eve pek çok birbirinden güzel genç kız gidip
geliyormuş, bazen çok da küçük kızlar oluyormuş. Fidan her ne kadar bunların kim olduklarını
bilmese de, Katze’den korktuğu ve bu güzel evden ayrılmamak için pek oralı
olmamış. Katze’nin evinde gizli bir oda olduğunu ve bu odaya girmenin yasak
olduğunu biliyormuş. Fakat bir gün içeriden 13 yaşında bir kız çocuğunun ciyak
ciyak ağlama seslerini duymuş. Odadan çıkan kızın koluna bakan Fidan ‘’Ne oldu
sana böyle?’’ diyerek soru sorup odaya doğru girmiş. Oda da pek çok çeşit kan
tüpü ve farklı iğneler görmüş. Tam odayı
incelerken arkasından tetik sesi gelmesiyle irkilmiş. Katze ‘’Ne işin var senin
bu odada? Ben bu odaya girilmeyecek demedim mi?’’ demiş. Fidan ‘’Çç Çocuk kız
çocuğu vardı hanımefendi, ağlıyordu bende geldim.’’ ‘’Sana mı düştü, ağlayanı
susturmak.’’ diyerek yere bir el ateş açıp. ‘’Bir daha burada çalışmıyorsun,
pılını pırtını topla defol git. Artık zaten bir işe yaradığın da yok. Bu
gördüklerini de unut, yoksa sonu ne senin için nede sakat kardeşin için iyi
olmaz.’’ Diyerek kolundan tutuğu gibi Fidan’ı o odadan çıkarmış. Olayların
şokunu atlatamayan Fidan, ayrılmadan önce bir miktar biriktirdiği parayı ve
Katze’nin ona hediye ettiklerini alarak oradan,lüks hayatından ayrılmak zorunda kalmış. Kendisini bir peçete
gibi kullanıp atan başta Bilal, amcası Mehmet ve Katze’den intikam almak için
içinden onlara karşı derin bir kin biriktirmiş. Eski çalıştığı restoranta
gitmiş fakat onu bu kilosu ve sağlıksız görüntüsü ile almayı reddetmişler. Gördüğü
değer karşısında yıkılan Fidan amcası Mehmet’in evinde nöbet tutmaya başlamış.
Kardeşi Hamza büyüyüp delikanlı olmuş, fakat çalışmaktan neredeyse sırtında
kambur çıkmış. İçinden Eğer ki hamile kalmasaydım, belki de kardeşim şuan
üniversiteli bir genç olacaktı.’’ Diyerek göz yaşlarını silip yoluna doğru giderken,
yolunu iki yan kesici kesmiş. Ondan para istemişler, fakat o tüm gücü ile
direnip cebinde ki paraları vermemeye gayret göstermiş. Yan kesicilerden aldığı
darbelerle göz yaşları bir sel gibi akmaya başlamış. Tüm bu yaşadıkları gözünün
önünden bir film şeridi gibi geçmiş. Yan kesiciler gittikten sonra kendisine
güvenilir bir otel bulup yerleşmiş. Orada kendisini dinç ve güçlü hissetmek adına
daha da sağlıklı beslenmeye karar verse de arada kaçamak yaptığı oluyormuş. Bir
gün yine eline bembeyaz bir kağıt alıp bu sefer kağıda ‘’ HERŞEYE RAĞMEN YAŞAMAK
ZORUNDASIN.’’ Yazarak eski iş yerinde ki patronunun yanına gitmiş. İş için ağlayıp, kimsesinin olmadığını. Ona
bir iş verilmesi için her şeyi yapacağını söylemiş. Gözyaşlarına dayanamayan
Patronu ‘’Benim kuzenim sanayi de bir dükkanda çalışıyordu. Hatırladığım
kadarıyla oraya bir temizlik personeli arıyorlardı. Orayla git bir konuş, benim
adımı söylersen mutlaka yardım ederler.’’ demiş. Fidan artık kimsenin ona sırf
kiloları yüzünden değer vermediğini anlayarak kendini alkol ile teselli etmeye
başlasa da bu iş ona umut vermiş. Kağıtta
yazan yazı gözlerinin önünde duruyormuş. Kendisine ve kardeşine yeni bir hayat
yaratabilmek adına alkolü bırakıp sıkı bir diyete girmeye karar vermiş. Kısa sürede
olsa da vücudu az da olsa toparlamış. Kendisine Katze’nin yanında çalışırken
biriktirdiği paralarla kuaföre gidip güzel bir süit elbise alarak iş
başvurusuna gitmiş. Tatlı dili ve güzel görüntüsü sayesinde işe alınmış. Fakat
yine temizlikçi olarak alınması onu biraz üzse de kendi kendine ‘’Nasıl olsa
burada da yükselirim.’’ demiş. Dediği gibi de olmuş, 2 yıl gibi bir zamana
kadar temizlikçi şefi olmuş. Semtin en ücra köşesinde, bir ev arkadaşıyla
yaşayarak hayatını idame ettiriyormuş. Eve genelde giren çıkan pek belli
olmuyormuş. Ev arkadaşı kendini alkol ve uyuşturucuya verse de Fidan bir nebze
olsun bunlardan etkilenmiyormuş. Artık o
kilolu paspal hallerinden kurtulup çok çekici ve alımlı bir kadın oluvermiş. Fakat
ona rütbe atlatan ve onu orada çok seven Helga kalp krizinden öldükten sonra.
Oraya onun yerine 40’lı yaşlarının
sonunda, uzun boylu, esmer ve yürümekte güçlük çeken bir müdür gelmiş. Fidan
içinden ‘’Böyle topallayan, 50 yaşında bir adamı ne diye müdür yaparlar acaba?’’
demiş. Yeni müdür Adler çalışanlara kendini tanıttıktan sonra, masasına oturup
gözlerini direkt olarak Fidan’a dikmiş. Fidan başını önüne eğmekten başka bir
şey yapmamış. 1-2 hafta sonra Fidan’ın 26 yaşına girdiğini öğrenen Adler ona bir kahve içmeyi teklif etmiş. Onunla buluşmakta hiçbir sorun görmeyen Fidan
buluşmaya beyaz, puantiyeli mini elbisesi ile gitmiş. Adler ‘’Geldiğimden beri
senin kadar güzel gülen bir kız görmemiştim. Umarım yeni yaşın sana daha da
güzel gülümsemeler katar.’’ Demiş. Fidan hayatında ilk defa Bilal’den sonra 2. bir
erkekle buluşmuş pek heyecanlanmasa da bu sözler çok hoşuna gitmiş. Fakat bu
tür sözleri Bilal’den de duyduğunu ve onu yarı yolda bıraktığını hatırlayarak
teşekkür edinmekle yetinmiş. Fidan Adler’i daha yakından tanımak için, dükkan’ da
ki herkese soru sormaya başlamış. Adler orta halli olsa da Alman vatandaşlığı
için çok iyi bir fırsat olduğun düşünen Fidan, Adler ile flört etmeye başlamış.
Bir süre sonra evlenmeye karar vermişler. Evlendikleri gün, salonda dükkan
çalışanlarından başka hiç kimse yokmuş. Fidan Adler’in topallayan ayağından
öylesine utanmış ki düğünün bir an önce bitmesi için, regl olduğunu söyleyerek
düğünden erkenden ayrılmak istemiş. Fidan artık güzel bir evin hanımı olsa da
bu onu çok sıkmış. İşten sırf rahat etmek adına çıksa da, evde ne yapacağını
bilememiş. Adler onunla birlikte olmak istedikçe Fidan hep bir bahane bulmuş.
Bazen de yemeğine uyku ilacı koyuyormuş. Evde dura dura, psikolojisinin daha da
bozulacağına karar vermiş. Arada eski çalıştığı yere, amcasına, Katze’ye gidip
gizlice onları izliyormuş. Bir zaman sonra artık hem Alman vatandaşı hem de
evi, arabası olan güçlü bir kadın olmuş. Tek isteği, köyüne geri dönüp Bilal ve
erkek kardeşi Hamza ile güzel bir yaşam sürmek olmuş. Adler gittikçe
yaşlanıyormuş. Fidan onun yüzüne bakarken bile midesi bulanır olmuş. Bir gün Adler’e ‘’Senden boşanmak istiyorum,
bu evlilik beni artık boğuyor.’’ Demiş. Fakat bunu duyan Adler sinir küpüne
dönüp Fidan’ı dövmeye başlamış Fidan ise amcasının, yan kesicilerin, kızların
ona attığı dayaklar aklına gelince Adler’e karşılık vermeye çalışmış fakat
Adler yanlışlıkla bıçağın üzerine düşmüş. Fidan olayı polislere nefsi müdaffa
olarak anlatmış. Kocası Adler, komada 2
ay kaldıktan sonra ölmüş. Cenaze işlerini Adler’in akrabaları olmadığı için
kendisi halletmiş. Bir süre sonra Fidan artık ne yapacağını, ne yapması
gerektiğini bilmiyormuş. Tek örnek aldığı kadın olan Katze’nin kapısını çalmış.
Ve direkt yüzüne ‘’Bende senin gibi olmak istiyorum.’’ Elinde ki çantayı
göstererek ‘’Bunlar yeter mi? Bir sen
olmak için.’’ Demiş. Bir müddet beraber yaşadıktan sonra Katze’ ye ‘’Kardeşimin
de bu işe girmesini istiyorum, bizim insanlardan alacak çok şeyimiz var.’’
Demiş. Katze en kirli işlerini Fidan ve Hamza’ya yıkma ümidiyle ikisini de
kendi bildiği gibi eğitmiş. Bir mafya babasının kızını kaçırması için Hamza’ya
emir vermiş, fakat Hamza eğitimlerde iyi performans gösterse de eline silahı
aldığında ateş bile edemeden ilk kurşunda can vermiş. Kardeşinden bir türlü
haber alamayan Fidan soluğu Katze’nin adamının yanında almış. Duydukları
karşısında şok olan Fidan eline susturucu taktığı silah ile Katze’nin arkasına
geçerek. ‘’Bana bunu yapmayacaktın, tecavüz ettin sustum, kanımı çaldın sustum,
sağlığıla oynadın yine sustum. Ama benden canımı, can parçamı almayacaktın.’’
Diyerek 4 el ateş etmiş. Katze’nin kanını eline alarak ‘’Her şey bunun içindi
öyle değil mi? Bakalım senin kokuşmuş kanını satın alan çıkacak mı?’’ Evde ne kadar değerli eşya varsa onları kısa
sürede elden çıkarıp. Bir banka hesabına yetim çocuklar için bağış yaparak, memleketi
Erzurum’a dönmüş. Eski evlerine gitmek isterken evlerinden gelen ışığı görünce
içinden ‘’Amca,amca sen ne anasının gözüsün.’’ Demiş. Babasının kendi sığınaklarında
sakladığı beylik tabancasını alarak,
Bilal’in evinin kapısına dayanmış. Bilal’in birbirinden güzel 2 çocuğu ve
karısı olduğunu gören Fidan gözyaşlarını tutamayarak sormuş. ‘’ İki oğlun
olmuş, ama çok çelimsizler. Bizim de oğlumuz olacaktı biliyor musun? Ama kızlar
onu benden aldı. Ama bizim oğlumuz çok güçlü olacaktı. (Silahı doğrultarak) Hele
bu kadın, nesine aldandın bunun? Para karşılığı falan mı evlendin?’’ Bilal
‘’Fidan gözünü seveyim, dokunma onlara. Çok pişmanım özür dilerim ne olduysa.
Unutamadım seni, hep sevdim, hep kalbimdeydin inan ki.’’ Fidan ‘’ Kes adi
şerefsiz, sen şeref yoksunu bir adamsın. Benim kimsesiz olduğumu bile bile beni
bıraktın. Beni resmen ölüme terk ettin sen, şimdi aynısını sende
yaşayacaksın.’’ Bilal sinirlenip Fidan’ın elinden tabancayı almayı denemiş.
Fakat Katze’den aldığı eğitimler sayesinde nasıl hareket edeceğini öğrenen
Fidan Bilal’i kalbinden vurmuş. Ağlayan karsını görüp ona da anlından ateş
etmeye yeltenmiş. Fakat yanına yaklaşıp ‘’Ne senin ne de bu sabilerin hiçbir
suçun yok. O buraya, bu dünyaya ait değildi. Biz onunla bu dünyada buluşamadık,
artık cennette buluşacağız.’’ Diyerek doğruca babası ve annesin mezarına
koşmuş. ‘’Bak, beni ve Hamza’yı bırakıp gittiniz. Neler oldu neler, Hamza’yı
köpek gibi kullandılar, yetmedi bir kaltak cebine beş kuruş daha fazla girsin
diye kardeşimi can yeleği yaptı kendine. Ben desen, bittim. Bitiğim ne nefes
almaya halim, ne de yüreğim kaldı. Sebepsiz yere itilmekten, aşağılanmaktan çok
yoruldum. Herkes gibi yolun yolcusu olmayı denedim, onu da beceremedim. Kardeşim
dahil 2 kişinin katili oldum. İki küçük çocuğu babasız bıraksam da, bana bu
dünyada umudun var olmadığına inandıran bir şerefsize yaşamayı nefes almayı
haram kıldım. Katze desen muhtemelen şu an bana çok kızgındır, en son ki işi
rast gitmedi. İşini bitiremeden öldü, peki onun yüzünden ölenlere ne olacak?’’
Annesi ve babasının mezarında ki toprağı yüzüne sürerek. ‘’Ben de geliyorum,
temizlendim. Artık cennettin en güzel meyvelerini yemeye geliyorum.’’ Diyerek
ağlamaya başlamış. Tam bu sırada Jandarmalar’dan gelen teslim ol çağrısına
şakağına ateş ederek karşılık vermiş. Kanı olduğu gibi, annesi ve babasının
mezarına akmış. İnsanın etinin ağır
olduğu kadar,kanının da değerli olduğunu anlamış.
Kurgu : Ayşe Öztürk
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilÇok güzel bir hikaye. Sanki oradaymış gibi yaşayarak okudum. Teşekkürler.
YanıtlaSilMerhaba efenim.. hikaye çok güzel ancak bazı kesimler direkt atlamış. Demek istediğim şu ki bütünlüğü bozan olaylar var... Ayrıca bazı cümleler akışı bozuyor. Kelime dağarcığı genişletilmeli... Hikaye çok güzel çok beğendim. Ama farklı bı son düşünülebilir. Umarım çok başarılı bir yazar olursun..
YanıtlaSilHarika olmuş eline sağlık
YanıtlaSil